Tağut
- Bülent Turgut
- 16 Nis
- 8 dakikada okunur

İslam'da en önemli konulardan birisidir. Güce yönelerek güçlü olana tapınmaya varasıya giden bir destekleme biçimi elbette ki İslami değildir. Güç, para, makam, unvan kaygısıyla birilerine yaranmaya çalışmak ve onlara aşırı ilgi göstermek insanı dininden bile çıkartabilir. İnsanların çoğunun en fazla yanıldığı konu "tağut" olmuştur.
Özet
Tağut kelimesi, İslam terminolojisinde kendisine kulluk ettiren kişi ya da şey anlamında kullanılır.
tağut (belirtme hâli tağutu, çoğulu tağutlar)
[1] (din) kendisine kulluk ettiren kişi ya da şey; şeytan, put, heykel, zebani vs.
[2] (din) İslam dışında hayat tarzları ortaya koyan ve bu hayat tarzları için kendilerine hizmet ettiren her türlü siyasal, dinî ya da kişisel güç.
Daha geniş anlamıyla ise tağut, İslam dışında hayat tarzları ortaya koyan ve bu hayat tarzları için kendilerine hizmet ettiren her türlü siyasal, dinî ya da kişisel gücü ifade eder.
Kur'an-ı Kerim'de tağut kelimesi sekiz ayette geçer ve bu ayetlerde genellikle şeytan, putlar ve kâhinler gibi Allah'tan başka tapınılan varlıklar kastedilir.
Geniş
Arapça kökenli bir sözcük olan tağut hem haddini aşan hem de Allah'tan başka ibadet edilen put anlamına gelir. Dinimize göre tağuta tapınmak şirktir ve şirk en büyük günahtır. Allahu Teala, şirk günahı dışında tüm günahları dilediği takdirde affedebileceğini bildirmiştir. Tağut nedir? İslam'a ve Kur'an-ı Kerim'e göre tağut ne demek? İşte, tüm detaylar.
Tağut kelimesi Kuran'ı Kerim'in birçok ayetinde geçer. Örneğin Zümer Suresinin 17. ayetinde Tağut'a tapınmaktan kaçınıp yalnızca Allah'a ibadet edenler cennet ile müjdelenir.
Tağut Nedir?
Sözlük anlamı put olan tağut, aynı zamanda, insanları Allah'a ibadet etmekten alıkoyan cinlerin ve şeytanların ortak adıdır. Bu sözcük Arapçada su taşkını anlamına gelen "tağa" sözcüğünden türetilmiştir. İnsanın doğru yoldan sapmasına neden olan her türlü kötü alışkanlık ve taşkınlık, tağut olarak nitelendirilir.
"Tuğyan" (azgınlık) kökünden mübalâğa kipiyle bir cins ismidir ki, aslı "ceberût = zorbalık" gibi "tağavut" olup, yer değiştirmekle "tavagut" yapılarak "vâv", "elif"e çevrilmiştir; tekile, çoğula, erkeğe, dişiye söylenir. Tuğyanın (azgınlığın) kendisi kesilmiş, isyankâr, azgın, azman, azıtgan demek gibidir.
İbnü Cerîr et-Taberî'nin tarif ettiği gibi, Allah'a karşı isyankâr olup zorla, zorlama ile veya gönül rızasıyla kendisine tapınılıp mabud tutulan, gerek insan, gerek şeytan, gerek put, gerek dikili taş ve gerekse diğer herhangi bir şey demektir. Bunun tefsirinde "şeytan veya sihirbaz, yahut kâhin ya da insanların ve cinlerin, inad edip büyüklük taslayanları veya Allah'a karşı mabut tanınıp buna razı olan Firavun ve Nemrud gibiler veya putlar diye çeşitli rivayetlere rastlanır.
Ebu Hayyan der ki: "Bunların birer örnekle açıklanması gerektir. Çünkü tağut bunların her birine hasredilmiş (mahsur)tir.." Yukardaki tarif, bunların hepsini içine almaktadır. Bununla birlikte Kâdî Beydavî bu hususa: "Allah yolundan menedenler" fıkrasını da ilave etmiştir ki, daha genel bir tarifi içerir. Çünkü bunu yapanlar, mabud tanınmış olmayabilir. Şu kadar ki, bu da "Heva ve hevesini ilâh edinen kimseyi gördün mü?" (Câsiye, 45/23) âyeti gereğince kendi hevasına uyup kendi kendine mabut rütbesi vermiş sayılabileceği düşünülürse önceki tarife dahil olacaktır. Bu açıklamadan birkaç fayda elde edeceğiz:
Önce, tağutun çeşitli tefsirleri (açıklamaları) örnek veya çeşitlerini gösterebileceği gibi "şeytan, sihirbaz, kahin, batıl mabud, insanların ve cinlerin büyüklük taslayıp inad edenleri" kelimelerinin her biri tağut kelimesiyle tarife benzer ve uygun düşecek bir tarzda ifade edildiğine göre bunların, mânâ itibarıyla tam eş anlamlı değilseler bile pek yakın veya birbirini gerektiren şeyler olarak kullanıldıklarına da işaret edebilir. İkinci olarak demek oluyor ki, tağutun açığı da, gizlisi de, görünürü de, görünmezi de vardır. Üçüncü olarak, tuğyan (isyan, azgınlık) kavramından anlaşılıyor ki, putlar ikinci derecede tağutlardır. Bakılırsa akıl sahibi olmayan putların ve dikili taşların tağutlardan bile sayılmaması gerekirdi. Çünkü bunların kendileri Allah'a karşı bir azgınlığa sahip olamazlar ve azgınlığa rıza gösteremezler. Fakat red de edemezler. Bu sebeple nihayet bir azgınlık sebebi olabilirler. Bu sebebi de azgınlar bulurlar. Putlar, aslında erkek veya dişi tağutların hayalleri ve azgınların azmanlarıdır. Gizli veya açık azgınlar, bunlarla kendi azgınlıklarını ileri sürerler. Bu yönüyle putlar, asıl tağut değil, tağutların temsilcileridirler. Böyle "Kim tağutu inkar ederse..." ifadesi şunu bildirmiş oluyor ki, tevhid emrinde ilk iş, putlardan önce ona sevk eden azgın isyankârlara küfretmek (onları inkar etmek)tir. Dördüncü olarak, Allah'a karşı isyankâr olmayan ve şirke razı olma ihtimali bulunmayan ve bununla beraber birtakım isyankârlar tarafından ilâh diye kabul edilen Hz. İsa ve Üzeyr gibi büyük insanların kendileri tağutun tarifinden ve kendilerine tağut denilenlerden hariçtirler.
Tevhid emrinde, "başka hiçbir ilâh yok" derken bunların ilâhlığını da olumsuz kılıp inkar etmek, ibadet etmemek farz olduğu halde, diğer taraftan bunları inkâr caiz olmayacak, bilakis Allah'a imanın gereklerinden olarak peygamberlere iman ve saygı da imanın şartlarına dahil bulunacaktır. Bu çok önemli nükteye işaret edilerek "kim tağutu inkâr ederse..." buyurulmuş da diğerlerini inkâr şart koşulmamıştır. Demek ki tevhidin şartı Allah'tan başkalarını inkâr etmek değil, Allah'tan başkalarından ilâhlık vasfını kaldırmak ve bu arada tağutları inkar etmek, yani onları hiç tanımamak, diğerlerinin de ilâhlık altındaki derecelerine göre haklarını tanımaktır. Çünkü hak Allah'ındır. Nihayet şunu da kesinlikle ifade ediyor ki, Allah'ın birliğine inanan bir mümin olmak için, Allah'a imandan önce küfre tevbe etmek şarttır. Ve bu tevbenin şartı da tağutları asla tanımamaya kesin karar vermektir. Bu durumda, "kim tağutu inkar eder de Allah'a iman ederse..." ifadesi, "Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur." kelime-i tevhidinin bir tefsiri demektir. İşte böyle içi ve dışı ile iman eden mutlaka sağlam kulpa yapışmış olur ki, buna tutunanların Allah'ın Kürsisine, cennetin en yüksek tabakalarına doğru çekilip, götürülecekleri ve giderken bırakıverenlerin de dehşetli bir şekilde düşecekleri kelâmın mânâsından anlaşılıyor.
Elmalılı Hamdi Yazır, Tefsir
İslam'a ve Kur'an-ı Kerim'e Göre Tağut Ne Demek?
İslam'a ve Kuran'ı Kerim'e göre tağut, müminlerin imanını azaltan, ibadet etmesini engelleyen ve başka ilahlar edinmesine neden olan şeytan demektir. Tağut bir put olabileceği gibi, Allah'ın haram kıldığı büyük günahlardan biri de olabilir.
İslam dinine göre en büyük günah şirk olduğu için, Allah'tan başka ilah edinilen her put bir tağuttur. Kuran'ı Kerimde adı geçen üç büyük put (Lat Menat Uzza) da insanların Allah'a şirk koşmasına neden olduğu için birer tağut sayılır.
Bu kelime, zina, haksız yere adam öldürme, iftira, kul hakkı yeme, hırsızlık, devlet malını yağmalama, rüşvetçilik, haksız kazanç (çetecilik / örgütlü suç işleme, faizcilik, borsacılık, tefecilik, vs.) gibi büyük günahları tanımlamak için de kullanılır. Bu günahlar, kulların Allah'ın emir ve yasaklarından uzaklaşmasına neden olur. Tağutun insana yaptığı en büyük kötülük, hakkı batıl, batılı ise hak gibi göstermesidir. Mümin kullar her çeşit tağuttan Allah'a sığınmalı ve yalnızca O'na ibadet etmelidir. "Kula kulluk etme" veya "emir kulu olma" gibi ifadelerle niyetin halis olmadığı ifade edilir. Zira insan; adalet, akıl, onur, insan hakları, iman, doğru itikat çerçevesinde sadece Allah'a kulluk edebilir. Kula kulluk edenin yeri ebedi Cehennem'dir.

Tağutu Açıklayan Ayetler:
Bakara / 256. Ayet
لَٓا اِكْرَاهَ فِي الدّ۪ينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ لَا انْفِصَامَ لَهَاۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Dinde zorlama yoktur. Gerçekten doğru eğriden ayrılıp iyice belli olmuştur. Artık kim şeytânî güçleri inkâr edip Allah’a inanırsa, muhakkak kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa sarılmış olur. Allah, işitendir, bilendir.
Bakara / 257. Ayet
اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟
Allah, iman edenlerin dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise şeytânî güçler olup onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. Onlar cehennemin yoldaşlarıdır ve orada ebedî kalacaklardır.
Nisâ / 60. Ayet
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يَزْعُمُونَ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَتَحَاكَمُٓوا اِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ اُمِرُٓوا اَنْ يَكْفُرُوا بِه۪ۜ وَيُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَع۪يدًا
Rasûlüm! Hem sana indirilene, hem de senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Onlar kalkıp şeytânî güçlerin hükmüne başvurmak istiyorlar. Halbuki o şeytanî güçleri bütünüyle reddetmekle emrolunmuşlardı. Çünkü şeytan onları doğru yoldan büsbütün uzaklaştırıp, korkunç bir sapkınlığa düşürmek istemektedir.
Nisâ / 76. Ayet
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفًا۟
İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise şeytânî güçlerin yolunda savaşırlar. Öyleyse, ey mü’minler, haydi şeytanın taraftarlarıyla savaşın. Bilin ki, şeytanın hîlesi cidden zayıftır.
Mâide / 60. Ayet
قُلْ هَلْ اُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذٰلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللّٰهِۜ مَنْ لَعَنَهُ اللّٰهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَاز۪يرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَۜ اُو۬لٰٓئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَاَضَلُّ عَنْ سَوَٓاءِ السَّب۪يلِ
De ki: “Allah katında uğrayacakları ceza itibariyle kötünün kötüsü bir durumda olanları size haber vereyim mi? Bunlar, kendilerini Allah’ın lânetlediği, gazabına uğrattığı, kimini maymunlara, kimini domuzlara çevirdiği kimseler ve şeytânî güçlere tapanlardır. İşte bulundukları yer ve konum itibariyle en kötü olan ve dosdoğru yoldan en çok sapanlar onlardır.”
Nahl / 36. Ayet
وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللّٰهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُۜ فَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ
Doğrusu biz her ümmete: “Allah’a kulluk edin ve insanları sahte tanrılara tapmaya zorlayan şeytânî güçlerden uzak durun” diye uyaran bir peygamber gönderdik. Allah onlardan bir kısmına doğru yolu nasip etti; bir kısmı da inkârları yüzünden doğru yoldan sapmayı hak etti. Öyleyse yeryüzünde dolaşın da dîni yalanlayanların akıbeti nasıl olmuş bir bakın!
Zümer / 17. Ayet
وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ
Şeytânî güçlere kulluk etmekten kaçınıp, gönülden Allah’a yönelenlere müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Kafirler Birbirlerinin ve Tağutun Dostudurlar:
# Bakara Sûresi (2:257)
Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.
# Âli İmrân Sûresi (3:176)
Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah, onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük azap vardır.
# Nisâ Sûresi (4:38)
Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır.
# Nisâ Sûresi (4:76)
İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.
# Nisâ Sûresi (4:101)
Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
# A'râf Sûresi (7:27)
Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.
# A'râf Sûresi (7:202)
Şeytanlara kardeş olanlara gelince, şeytanlar onları azgınlığın içine çekerler, sonra da bundan hiç geri durmazlar.
# Enfâl Sûresi (8:48)
Hani şeytan onlara yaptıklarını süslemiş ve, “Bu gün artık insanlardan size galip gelecek (kimse) yok, mutlaka ben de size yardımcıyım.” demişti. Fakat iki taraf (savaş alanında) yüz yüze gelince (şeytan), gerisingeriye dönüp, “Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyler (melekler) görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah, cezası çetin olandır” demişti.
# Enfâl Sûresi (8:73)
İnkâr edenler de birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız, yeryüzünde bir karışıklık ve büyük bir bozulma olur.
# Yûnus Sûresi (10:36)
Onların çoğu ancak zannın ardından gider. Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir.
# Ra'd Sûresi (13:14)
Gerçek dua ancak O’nadır. O’ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.
# Meryem Sûresi (19:83)
Kâfirlerin başına, onları durmadan (günaha ve azgınlığa) tahrik eden şeytanları gönderdiğimizi görmedin mi?
# Nûr Sûresi (24:39)
İnkâr edenlere gelince; onların amelleri ıssız bir çöldeki serap gibidir. Susamış kimse onu su sanır. Yanına geldiğinde hiçbir şey bulamaz. (Tıpkı bunun gibi kâfir de hesap günü amellerinden bir şey bulamaz). Ancak Allah’ı yanında bulur da Allah onun hesabını tastamam görür. Allah, hesabı çabuk görendir.
# Nûr Sûresi (24:40)
Yahut (inkârcıların küfür içindeki hâlleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. (Bir deniz ki) onu dalga üstüne dalga kaplıyor, üstünde de bulutlar var. Karanlıklar üstüne karanlıklar. İnsan, elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. Kime Allah nur vermezse, onun için nur diye bir şey yoktur.
# Furkân Sûresi (25:13)
Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler
# Furkân Sûresi (25:14)
(Kendilerine) “Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, birçok kere yok olmayı isteyin!” (denir.)
# Furkân Sûresi (25:55)
Onlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine ne faydası ne de zararı dokunan şeylere kulluk ederler. Kâfir, Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.
# Şuarâ Sûresi (26:221)
Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?
# Şuarâ Sûresi (26:222)
Onlar, her günahkâr yalancıya inerler.
# Şuarâ Sûresi (26:223)
Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır.
# Kasas Sûresi (28:82)
Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, “Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kâfirler iflah olmayacak” demeye başladılar.
# Fussilet Sûresi (41:25)
Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları ile ilgili o söz (azap), onlar için de gerçekleşti. Çünkü onlar ziyana uğrayanlardı.
# Zuhrûf Sûresi (43:77)
(Görevli meleğe şöyle seslenirler:) “Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin.” O da, “Siz hep böyle kalacaksınız” der.
# Nebe Sûresi (78:40)
Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcının, “Keşke toprak olaydım!” diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık.
# İnşikak Sûresi (84:10)
Fakat kime kitabı arkasından verilirse,
# İnşikak Sûresi (84:11)
(11-12) “Helâk!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir.
Comments