top of page
Yazarın fotoğrafıBülent Turgut

Nedir ahvalimiz?

Güncelleme tarihi: 1 Kas 2023




Nitelikli insanlar; bilge, rehber ve lider olarak üçe ayrılırlar. İnsanların göz boyamak adına birbirlerine verdikleri unvanların hiçbir anlamı ve değeri yoktur. Dünya hayatı bu üç nitelikli insan grubunun ellerinde yüceliğe ulaşır, anlam ve değer kazanır, insanlığı esfel-i safilinden kurtarıp insan-ı kamil olma mertebesine taşır. Diğer unvanların hepsi güç, makam, kaynak bulabilmek için dini, siyasi, ticari olarak bir yerlere bağlanırlar ve başkalarının adamı haline gelirler. Zamanla da bu unvan sahipleri kendi öz değerlerini unuturlar ve onlara düşman hale gelirler. İnsanların çoğu bunun muhasebesini yapmaz. Gösteriş gördüğü anda alkışlamaya başlar. Psikolojik olarak güdülenmiştir ve algılarını tamamen onu kontrol etmek isteyenlerin eline teslim etmiştir. İnsan Mühendisliği ve Toplum Mühendisliği gibi iki ilmi alan boşuna icat edilmedi. Günümüzde Sıcak Savaş yerini; Biyolojik Savaş, Kimyasal Savaş, Elektromanyetik Savaş, Psikolojik Savaş ve Propagada (Bilgi Manipülasyonu ve Akli Dejenerasyon) Savaşına bıraktı. Sıcak Savaşlarla insanlığı kontrol altına alamazsınız ancak yeni savaş teknikleriyle insanlığı önce akli ve sonra bedensel olarak pasifize edebilirsiniz.


Cahil bir toplum kendisi gibi cahil olanların yaptıklarını beğenir. Cahillerin en kötüsü de okumuş ama hiçbir şey bilmeyen cahillerdir. Ahmak ise hem cahil olanı sever ve hem de doğruları anlatan bilge insanlardan uzaklaşır. Çünkü bilge insanların anlattıkları onun çıkarına ve nefsine dokunur. Cahil ve ahmak insan, üstüne ne giyerse giysin ve cebinde ne kadar para olursa olsun; bilge insanlarsa saldırdığı taktirde "yobaz" sınıfına düşer.


Ahir zamanda Türklere birkaç gerçek bilge gönderilecek. Bu bilge kişilerde insanlarına rehberlik ve liderlik etme kabiliyeti de olacak. Ama insanlar onları görmezden gelecekler. Onlara yakın çok az insan olacak. Bu kişiler ahir zamanda meydana gelecek türlü afetlere ve felaketlere karşı da bilgi sahibi insanlar olacak. Birçok salgın, kıtlık ve kuraklık, kötü şahsiyetlerin çıkması, tükeniş süreci meydana gelecek. İnsanlar bilge insanların yanında durursa nispeten kendilerini koruyabilecek. Yanında durmayanların başına türlü sıkıntılar, belalar, afetler ve felaketler gelecek. Türklerin kadim kahinlerinin açıklamaları bu yöndedir. Herkes kendi tarafını seçiyor. Bilgelik ile cehalet karşı karşıya. Maalesef cehalete en çok sarılanlar da okumuş yani diploma sahibi olmuş olanlar. Halbuki eğitim sistemi çok iyi olsa bile insanın kaba cahilliğinin % 2'sini giderebilen bir durumla karşı karşıya kalıyorsunuz. 18 yılda size en az 2 milyon kavram öğretilmesi ve sizin okumaya devam ederek bunu 5 milyonun üzerine çıkartmanız gerekir. Bu orta altı seviyedir. İyi seviyeye ulaşmak için 10 milyon kavramı geçmeniz gerekir. Bu da sizin kaba cahilliğinizin % 60'ına denk gelir. Bir de ince cehalet vardır ki üslup, kişilik, değerleri öğrenme ve koruma, milli akıl, inancında samimi olma, gerçek liderlerin arkasında durma gibi türlü şeyler ile onu giderebilirsiniz. İslam'da Esfel-i Safilin yani Sefil Ruhlu olma ile İnsan-ı Kamil yani Kendini Geliştirmiş - Olgunlaştırmış İnsan arasındaki serüven de bunu anlatır. Olgunlaşma yoluna giren insan Nefs-i Emmare'den yani Emredici Benlikten çıkıp en azından Nefs-i Levvame'ye yani Sorgulayıcı Benlik aşamasına girmesi lazım ki dünya hayatında biraz olsun çaba sarf etmiş olsun. Her nefs aşamasının halleri ve değişimleri vardır. Böylece insan manevi olarak olgunlaştırılır. Nefs-i Emmare'den çıkamamış yani Esfel-i Safilin'den kopamamış yani kaba cehaletini atmak için hiç uğraşmamış yani değerlerine hiç sahip çıkmamış insan ne bu dünyada ne de ahirette değerlidir. Böyle sefil ruhlular bütün ömürlerini ibadetle geçirmiş olsalar bile yerleri ebedi cehennemdir. Şekilci Müslümanlık yaparak menfaatini gözetmeye çalışanı Allah bilir ve sevmez. Gerçek Müslüman ise sevap hesabı bile yapmadan doğru, ahlaklı, bilinçli, kültürlü olmaya gayret eder. Gerçek Müslüman yeni nesilleri güzel eğitir ve çevresine de doğruları anlatır.


ABD'de insanların % 15-20 kadarı kendisini geliştirmek adına ders kitaplarının haricinde kitaplar okumaktadır. Bunların da % 5 kadarı entelektüel denilebilecek seviyede nitelikli insanlardır. Nitelikliden kasıt düşünce sistemini olgunlaştırmış ve ruhsal bütünlüğüne önem veren demektir. Para, güç, makam ile adam olmaya çalışanlar ve gösteriş yapanlar cahil ve ahmak toplumlardır. ABD'de insanlar 18 yıllık eğitim hayatlarında 850000 (sekizyüzellibin) kadar bilimsel, kültürel, düşünsel, felsefi kavramı öğrenirler. Çocuklarını evde eğitenlerin dahi bu rakamlara ulaşabildikleri tespit edilmiştir.


Türkiye'de durum nasıl? ABD'de basılan kitap sayısının binde 1'i kadar kitap basılıyor. Bunların % 95'i ders kitaplarıdır. Geriye kalan kitapların hemen hiçbiri nitelikli ve geliştirici değildir. Tamamen ahlaki dejenerasyon, popülizm / polüler kültür, tekrar niteliğinde yayınlardır. Ülkemizde kitap satın alma oranı binde 2'dir. Ülkemizdeki insanların binde 1'inden azı ömründe 10 ve altında nitelikli kitap okuyor, geriye kalanı hiç kitap okumuyor ya da niteliksiz şeyler okuyor. Türkiye'de akademik makale yazma oranı kişi başı 0,2. Bunların hemen hiçbirisi de insanlığa değer katmayan şeyler. 18 yıllık eğitim müddetince ne kadar kavram öğretiliyor? 2002 öncesinde 36000 (otuzaltıbin) civarıydı, şu sıralarda 12000'in (onikibin) altına düştü.


Doğal olarak ABD'deki entelektüeller çok daha nitelikli çalışmalar yaparken Türkiye'deki gerçek entelektüellere sahip çıkılmıyor ve onlar da giderek kabuğuna çekiliyor. Küreselci medyası ve sosyal medyası kara listelerine aldıkları kişilerin takipçi sayılarını sürekli düşürüyor.


Ülkemizde batıl, kötü, niteliksiz, popülist ve çağdaş görünmeye çalışan bozuk zihniyetli fikri ve inanca dayalı akımların sayısı giderek artıyor. İlginç ve anormal bir şeylerle meydana çıkan ve kendine göre jargon uyduran insanlara itibar ediyorlar. Daha doğru ile yanlışın nasıl ayırt edileceğini bilmeyen, doğrularının kaynağı olan referansları olmayan, akıllı görünmek için çağdaşlığa veya çıkarları için dindarlığa sarılan insanlara hiçbir doğruyu anlatamazsınız. Bizim doğrularımız için bir akıl süzgecimiz olmalıdır. Bu da milli, manevi ve dini değerlerimize göre şekil almalıdır. Böyle bir süzgeç için insanların beşeri ve dini ilimler alanlarında kendilerini geliştirmeleri, doğru alimleri dinlemeleri, saçma sapana şeylere yönelip kafalarını ve itikadlarını karıştırmamaları gerekir. Ama bunlar da yapılmıyor.


Bu tür yazılar insanlarımızı kötülemek için değil, uyarmak içindir. Nice peygamberleri, Kağanları, Hanları, ülkü liderlerini yalnız bırakan bir milletten biz elbette ki bir şey beklemiyoruz. Ne yazık ki; nice faydayı elde edebilecekken millet olarak ateşten çukurlara düşüyoruz. Çok az insan bunu anlayabiliyor ama ekseriyet uykusuna devam ediyor.


"İnsanların çok azı neler döndüğünden haberdardır ve hatta haberleri olmadığının farkında bile değillerdir." Noah Chomsky


"Başarı bir son değildir, başarısızlık ölümcül değildir. O sayıların devamı için cesarettir." Winston Churchill


"Beni sev ya da sevme. Kendimi sevmeyi öğrenmem yirmi küsur yıl sürdü, bir başkasını da ikna edecek kadar zamanım yok." Daniel Franzese


"Bir kişi hasta olduğunu anlamıyorsa ve tedavi olmak istemiyorsa ona hiçbir doktorun faydası olmaz." BAT


"Bilirken susmak, bilmezken söylemek kadar çirkindir." Eflatun


“Bir kötülük gören kişi, eli ile değiştirmeye gücü yetiyorsa onu eli ile değiştirsin. Buna gücü yetmez ise dili ile değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbi ile (o kötülüğe) tavır koysun, (onu hoş görmesin). Ve bu da imanın asgarî gereğidir.” (Ebû Dâvûd, Salât, 239-242)


“Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen ve iyiliği emredip/teşvik edip kötülükten sakındırmayan/uzaklaştırmayan bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15)


“Her Müslüman sadaka vermelidir.” Oradakiler, “Peki, ya verecek bir şey bulamazsa?” deyince Resûlullah, “O zaman çalışır ve (kazandığından) hem kendisi faydalanır hem de sadaka verir.” buyurdu. “Buna da güç yetiremez ya da yapamazsa?” dediler. “Yardıma muhtaç mazlum ve mağdur bir kimseye yardım eder!” buyurdu. “Bunu da yapamazsa?” dediler. “İyiliği/hayrı emretsin/teşvik etsin.” buyurdu. “Bunu da yapamazsa?” dendiğinde, Resûlullah (s.a.v.) “Kötülükten uzak dursun. Bu da onun için sadakadır.” buyurdu. (Buhârî, Edeb, 33)


“Bu canı bu tende tutan Allah’a yemin ederim ki ya iyiliği emredip/teşvik edip kötülükten sakındırırsınız/uzaklaştırırsınız ya da Allah size bir ceza gönderir de O’na dua edersiniz ama O, duanıza karşılık vermez.” (Tirmizî, Fiten, 9)


“Aralarında günahlar işlenip durduğu hâlde bu günahları işleyenlerden daha güçlü ve onları engellemeye muktedir iken bunu yapmayan topluluğun hepsine birden Yüce Allah azap verir.” (İbn Hanbel, IV, 366)


"İnsanın ne (doğru şekilde) konuşacak kadar zekaya, ne de susacak kadar akla sahip olmaması büyük bir talihsizliktir." La Bruyere


"Hikmet ehli kişiler demiştir ki: Susmakta tam yedi bin çeşit hayır vardır. Bütün bu hayırlar yedi kelimede toplanmıştır. Bu kelimelerin her biri bin hayra denktir. 1. Susmak, zahmet çekmeksizin yapılabilen bir ibadettir. 2. Susmak, takıya gerek duyurmayan bir süstür. 3. Susmak, padişah olunmadan elde edilen bir heybettir. 4. Susmak, duvarsız bir kaledir. 5. Susmak, kimseden özür dilemek zorunda bırakmayan bir haslettir. 6. Susmak, Hafaza ve Kiramen-Katibin meleklerinin rahatlamasıdır. 7. Susmak, ayıplar için bir örtüdür. Denildiğine göre susmak, alim için bir süs, cahil için bir örtürdür." Anonim


"Söylenecek sözün çokluğu bazen insanı dilsiz bırakır, tıkanır kalırsınız. Haklılığın suskunluğu diğer suskunluklara benzemez." Murathan Mungan


Düşmanlarınızla düzgün mücadele edebilmek için onların karakterlerini iyi analiz etmeniz gerekir. Onların inancını, kültürünü, ülkülerini, zihniyetini, yönelimlerini, sosyal yaşamını, aile yaşamını, benimsedikleri fikirleri, düşüncelerini nasıl manipüle edebileceğini, kötü akımları onların içinde nasıl yeşertebileceğini, kendi ajanlarını ve örgütlerini onların içine nasıl yerleştirebileceğini öğrendiğinizde o millete savaş açmanız gerek kalmaz. Sizin yaptıklarınızı alkışlamaya, sizi sevmeye, size güvenmeye, vatanlarını da altın tepside size sunmaya hazır hale gelirler. Hatta kendi öz değerlerine yabancılaşmayı ve onlara düşman kesilmeye de yatkın olurlar. Sosyal medya ve medya gibi ses duyurulan yerlerde onlara bilgelik, rehberlik ve liderlik edebilecek kişilerin önünü kestiğinizde ve onlara ait kavramların yerine kendi menfaatinize uygun kavramlar yerleştirdiğinizde onları korumaya çalışan kendi içinden insanları bile dışlamaya başlarlar. Sosyal medya ve medya yüzünden ülkenin ve milletin her şeyi çarşaf çarşaf sergilendiği için sizin milli güvenlik stratejisi oluşturmanızın da bir anlamı kalmaz. Bir şirket ülkenize girip sokak sokak ve ev ev her yerin haritasını çıkartıp resimlerini çekiyorsa daha ne olsun? Bir savaş çıktığında veya bir zorlama olduğunda sizi nerede bulacaklarını çok net şekilde bileceklerdir. Bir de iradenizi kırıp "biz her şeye muktediriz, bize karşı koyamazsınız" fikrini kafanıza yerleştirdiklerinde.. Hele hele "biz insanlığın iyiliği için çabalıyoruz ama içinizdeki karşıt görüşlüler sizin fenalığınıza ve geri kalmanız için çabalıyor" ve "bizim yaptığımız her şey sizin güzel bir geleceğe kavuşmanız için" gibi süslü ve akıl bulandıran sözlerle insanlar kandırılıyorsa.. Adamlar açık açık anlattıkları halde millet onların ne anlattığını ve anlattıklarıyla milletin başına ne çoraplar örmek istediklerini dinlemiyorlarsa, okumuyorlarsa, anlamıyorlarsa..


Dostunu düşmanından ayırt etmeyen iki cihanda da cehennem ateşinde kalır. Herkes baş olmaya kalkışırsa ve niteliksiz insanlar bunu yaparsa milletin hali vahim olur. Sosyal medyada ve medyada insanların yapmaya çalıştıkları şey budur. Meşhur olmak adına binbir türlü akılsızlık moda olmuş durumda. İnsanların çoğu da o akılsızlıkları seviyor ve izliyor.


"Şayet (Hakka ve hayra değil de kalabalıklara) yeryüzündekilerin (veya bulunduğunuz ülkedekilerin şuursuz) çoğunluğuna uyacak olursan, Seni Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. (Çünkü kalabalıklar) Onlar ancak (nefsi hevâlarına,) zan ve kuruntularına uymaktadırlar; ve (Kur’an’ı ölçü almayan kalabalıklar) sadece zan ve tahminle yalan uydurmaktadırlar. En'am, 116.


Biz Kur'an ile Hadislerle, Türk Töresiyle akla, mantığa, ilme, milli zihniyete, ölçüye, nizama uygun şekilde anlattığımız ve açıktan sapkınlıka, sapık fikirlerle, sapıtmış akılsızlarla mücadele ettiğimiz için sevilmiyoruz. 124000 peygamberin hangisi insanlar tarafından sevildi ki? Hz. Muhammed'e (ASM) bile etmediklerini bırakmadılar, sonunda belli bir kesimin imanına vesile olabildi. Kendi yurdunda bile Kafirler ve Münafıklar vardı.


Ben Türk oğlu Türk'üm! Hoca Ahmet Yesevi'nin ve Ahi Evran Hoca Nasreddin'in yoluyum! Er-kut Kağan'ın, Targıt Han'ın, Karamanoğlu Mehmet Bey'in, Turgutoğlu Komutan Turgut Bey'in, Mete Han'ın, Cengiz Han'ın, Tuğurul Han'ın, Oğuz Kağan Zülkarneyn'in, Selçuk Bey'in torunuyum! Hz.Muhammed'in (ASM) ve Hz.İbrahim'in (as) kandaşıyım! Elbette ki İslamiyet'in ve Türk Töresi'nin ne anlattığına bakarım! Başkası başka şeye bakıyorsa onun yoluna gitsin.. Doğru yol dururken eğrileri seçen bizden değildir! O zaman da bizden maddi ve manevi himmet beklemesin! Dünyanın kararmasından önceki son bilge olarak milletime gerekli uyarıları yaptım ve ahir zaman bilgilerini verdim. Sevdiklerimin karşısına yüz akıyla ve başım dik çıkabilirim. Yüzü kara olan ve değerlerinden yüz çevirenler düşünsün. Biz Kut Almış ve Allah'a ant içmiş neslin torunlarıyız. Kağanlar ve Hanlar soyundanız. Bizi sıradan insanlar gibi zannetmeyin. Yüreğimizdeki sevdaları ve ateşi tahmin bile edemezsiniz! Ayaklarımız yeryüzünde, gövdemiz arşta, başımız kainatın tepesindedir.. Ruhumuz ise kainatı dolaşır. Sizin bir ömürde gördüğünüz şeyler biz bir anda görürüz. Bildiğimizin binde birini bile anlatmayız ki insanların akılları yanmasın. Biz 60000 yaşında ve Türklüğün özünü taşıyan ruhuz. Kainatın özünü görmeyen dünyalık sevdalarla ömrünü tüketir. Biz ise içimizdeki ateşle ve sevdalarımızla yaşarız. Ruhumuz bedenimizden ayrılsa bile gölgemiz her zaman Türk yurtlarında dolaşır. Gün gelir bize düşmanlık edenlerin kabusu oluruz, gün gelir bizi görmezden gelenin kafasındaki ses oluruz, gün gelir bütün değerlerini satanların kafasında tokmak oluruz. Biz zulmü sevmeyiz, kendine ve milletine zulüm edenlere haddini bildiririz. Allah milletimizi şaşırtmasın ve milletimizi değerlerimizden kopuk hale getirmesin. Bilin ki o gün millet bitmiştir.



Neden Türkler doğru olandan kaçıyor?


Türklerin İslamiyet'i Araplardan ve Farisilerden öğrenmeye başlamasıyla sorunlar ortaya çıktı. İslamiyet ile Araplaşma arasındaki farkı bir çoğu anlamadı. Asya'daki Türklerden bir bölümü Müslüman olduktan sonra Türkmen adını aldı. Asya'daki Türkmenler İslamiyet'in de etkisiyle Hazar Denizi'nin batısına geçmeye başladı. Afrika'da hüküm süren başka Türkler (Fatımiler ve Memlükler), Arap Emeviler, Batıniler, Katariler, Tapınakçılar, Bizans gibi yapılar Türkmenleri istemedi. Abbasi Halifesini de işin içine katıp Türkler Müslümanlaırn hamiliğine soyundu. Kendi kültürünü, değerlerini, ülkülerini bir kenara bıraktı. Selçuklular bir zaman sonra Farisi kültüründen çok etkilendi. Osmanlı ise 700 yıl boyunca Türkmenlere eziyet etti ve Anadolu Türkmen bölgelerine müttefikleri olan yabancı unsurları gönderdi. Karamanoğulları ile Turgutoğullarını tamamen sildi, onların zenginlikleri üstüne kondu. Hoca Ahmet Yesevi'yi, Ahi Evran Hoca Nasreddin'i, Maturidi İtikadını bir kenara bırakıp Türk düşmanlığı yapanları ve Eşari İtikadını benimsemiş Arapları Payitahta getirtti. Gayrı Türklerin (Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, vs.) maddeten ve manen Anadolu'da güçlenmesini sağladı. Avrupalıların kovduğu Yahudileri de Anadolu'ya yerleştirdi. Türklük bilincini silmek için çabaladı durdu. Arap ve Farisi alfabelerinden yeni bir alfabe icat etti. Ne Selçuklu ve ne de Osmanlı Kök-Türk alfabesi kullanmadı.


Osmanlı başlangıcında Türk gibiydi ama Asya'daki Türk devletlerinin siyasi ve askeri kavgalarından kaçan asi Türkmenlerden olduğunu kimse dile getirmedi. 17. yüzyılda saray katibi Osmanlı'nın Kayı Boyu ile ilişkilendirilmesi ve soyunun da Oğuz Kağan'a bağlanması için masabaşında bir çalışma yaptı. Ancak gerçeği ifade etmiyordu.


700 yıl boyunca Osmanlı Türkmenlerden vergi aldı ve asker topladı. Türkmenleri fakir ve güçsüz kıldı, Türklük bilincinden uzaklaştırdı.


Cumhuriyet döneminde bir tek Mustafa Kemal zamanında Türklükle ilgili çalışmalar yapıldı, sonrasında ülkenin yarısı batılılaşma ve diğer yarısı Araplaşma sevdasına düştü.


Yani son 1000 yıldır Türkler özlerinden kopartıldı ve kendi özlerine düşman haline geldi. Son 100 yıldır medya ve sosyal medya eliyle de bütün değerlerimiz, kimliğimiz, ahlakımız, kültürümüz, töremiz, zihniyetimiz ayaklar altına atıldı. Yeni yetişen nesiller kendi özlerine yabancılaştı ve hatta düşman haline geldi.


Bugün Türkler kendi atalarının soyundan gelenlere ve doğru yolu gösterenlere bile sayıp söven bir haldeler. Kendi gittikleri yol çok mu iyi? Yok oluşa doğru ilerliyorlar ama önlerini görecek halleri yok.


Yapay ateşin ve ışığın etrafında bir sürü sinek ve böcek görürsünüz. Sinekler ve böcekler o ateşin ve ışığın yapay olduğunu bilseler de algıları kapalı olduğu için onlara doğru gitmekte ısrar ederler. Sonunda ya yanarlar, ya öldürülürler ya da ışığın etrafında dönmekten perişan olurlar. Kelebekler ise Güneş'e doğru uçarlar ve Güneş'in ışıkları ile güzelleşirler. Sonra özgürlüklerine doğru uçarlar. Bazı kelebekler 1000 km'den fazla yer gidip cennet gibi bir bölgede üremeye başlar. Üreme tamamlandıktan sonra ölürler ve onların yavruları bu sefer atalarının izlediği rotadan göçe devam ederler. Kelebekler tek gün yaşamaz. Yapay ateşin ya da ateşin etrafında dönüp duran ve helak olan sinek ve böcek çoktur. Kelebekler ise nadidedir ve az sayıdadır. İnsanoğlu da böyledir. Sinek mi yoksa kelebek mi olacağına, hangisi için sabır göstereceğine ve mücadele edeceğine karar veremez. Kör nefsi ile hareket eder ve ömrünü heder eder. Gördüğü bir parça ışığı Dünya kendisinin oluyor gibi zanneder. Halbuki o, tamamen aldatıcı bir ışıktır ve geçicidir. Ayrıca sinekler ve birçok böcek hayvanatın ve insanların dışkılarının kokusu büyüsüne kapılır, onun etrafında döner durur. Karnı da doymaz, burnu koku almaz, başı dönüyor ki dışkının etrafında dolaşır. Ama kelebekler hem narindir ve hem de güçlü, çiçeklerin nektarından beslenir ki güzelliğine güzellik katsın ve karnı doysun. İnsanoğlu sinek mi yoksa kelebek mi olacağına kendisi karar verir. Gerçek ve samimi Türk; fikirde kelebek gibi olur ancak ona gökte kartal (tuğurul), yerde ise kurt olmak yaraşır. Kurt, düşmanına dahi arkadan saldırmayan, sürüsünü koruyan ve sonuna kadar mücadele eden tek hayvandır. Birçok Kağan ve Han atamıza da kurt sütü içirilmiştir ki kurt gibi sağlam, mert, mücadeleci olsunlar diye.. Ama bugünün pek çok insanına bakıyorsunuz; ne insan olmayı, ne kurt olmayı, ne kartal olmayı, ne de kelebek olmayı hiç takmıyor.. Onlar adeta sinek olmak için yarışıyorlar. Üstlerine kürk giymişler ama sinek bildiğin sinek işte. Huyu suyu Türklerden gelmiyor.


Eleştireceğin insanın senin dengin olması gerekir. Dengin olmayan insanı eleştiremezsin. Hele ki kendini çok ciddi, çok bilgili ve çok erdemli göstermeye çalışan niceleri var ki basmakalıp ifadelerle dengi olmayan ve kendisinden kat be kat üstün olan insanları yermeye, kötülemeye, aşağılamaya çabalıyor. Zeka seviyesini ve insani kalitesini de böylece gösteriyor. Daha karşısınındakinin ne anlatmak istediğini anlamayan insanlar kalkıyor yorum yapıyor.



47 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Σχόλια


bottom of page