Kağan'ın veya Han'ın gölgesinde birlik olmak yerine ferdiyetçi düşünce ve hareket tarzı benimsendi. Yöneten kimse onun bağışlarını alan sustu ve millet olma bilinci dahi terk edildi. İnsanlık değerleri ve genel ahlaki kaideler öldü. İnsan vatanını, milletini, değerlerini, devletini, kültürünü sevmemiş olsa böyle bir ülkede bir an bile yaşamaz. Çünkü parayla bile çekilemeyecek duruma geldi. Ne internette ve ne de gerçek yaşamda insanların birbirine sevgisi ve saygısı kalmadı. Menfaati yoksa kimsenin kimseye eyvallahı yok. Her gün bir çok yerde insanlar birbirilerine acıkmasızca girişiyor. Akrabalar bile artık kavga halinde.. Böyle bir ortamda bize karşı yapılan haksızlıkları çok görmemek gerekir.
Oğuz Kağan oğullarını çağırıp "birer tane ok çıkartın kırın" dedi. Çocuklar o okları kolayca kırdılar. Oğuz Kağan "bana birer ok verin" dedi. Çocuklarının verdiği okları bir iple sağlamca birleştirdi ve her bir oğluna "bunu kır" dedi. Hiçbir çocuk kıramadı. "Gördüğünüz gibi; tek başına düşünür ve hareket ederseniz tek bir tane ok gibi kolayca kırılırsınız, yenilirsiniz, yok olursunuz. Ama birleştirdiğim oklar gibi bir araya gelip güçlerinizi birleştirirseniz sizi hiç kimse alt edemez. Değerlerinize sahip çıkın ve birlik olun" dedi.
Şu andaki durumu ifade edelim: Türkleri bir araya getirebilecek yagane güç olan atalarının gücü kalın bir iptir ve her bir Türk'ün gücü ise incecik ipler şeklindedir. Türkler onları bir araya getirip gerçek güç olmalarını sağlayacak ipe kuvvet verseler dünyayı yerinden oynatacaklar ancak karanlığın gücü Türklere öyle bir oyun oynuyor ki Türkler o karanlığın sesine itimat edip ondan yana gitmeye uğraşıyorlar. Böylece kendilerini bir araya getirebilecek gücü de giderek azaltıyorlar. Halbuki karanlığın gücü onları uçuruma çekiyor, farkında değiller. Karanlığın içindekiler türlü türlü oyunlar oynayıp Türklerin aklını karıştırıyor ve yolunu da şaşırtıyor. Karanlığın içindekiler az olmalarına rağmen her bir Türk'ün (mümkün olduğunca çok kişinin) gücünü kendi hedefleri doğrultusunda yönlendiriyorlar. Türkler bir kendilerine gelseler ne karanlık kalacak ve ne de güçsüzlük. Ama bencillik, ego, parayı görüp yoldan çıkma, güce yönelme, keyfiyet, haset, kıskançlı milletimizin gözlerini kör etmiş, manevi gözünü karartmış.
Dünyayı yönetmek isteyen Türkler (Türklerin Kağanları ve Hanları) ise düzen, akıl, gelişim zorunluluğu gelir. Ama karanlığın içindekiler insanları şeytani yollara sevk eder. İnsanın hem bu dünyası ve hem de ahireti cehenneme döner.
Ortaçağ öncesinde Avrupa'da derebeyleri vardı. Ondan sonra İllüminati meydana çıktı ve Monarşik düzen getirtti. Biraz daha geçince demokrasiyi getirdi. İnsanların kendi seçtikleri kişilerin yönetime geçeceği düşüncesini aşıladılar. Dünyanın diğer yarısına ise Komünizmi dayattılar. Kapitalist düzen geldi ve İllüminati'ye bağlı şirketler her yere kök saldı. İllüminati Küreselciliği meydana çıkarttı. Her şeye onların şirketleri sahip olmaya başladı ve ulus devlet kavramını yıkmak için uğraştılar. Şimdi de "Tek Dünya Devleti" anlayışı ile tek elden yönetmeye hazırlanıyorlar. Bunca hengamenin arasında bizim yerimiz neresi? Türklere ne olacak? "İnsansız bir yaşama geçmeye hazırlandığımız şu sıralarda" sözü herhalde anlatıyordur.
Dünyadaki insanların zeka seviyesi düşerken hayvanların zeka seviyesi ve aklı arttı, bir de Yapay Zeka diye bir şey ortaya atıldı. Kitap okumayan, araştırma yapmayan, doğru ile yanlışı ayırt etmeyen, milli ve manevi anlayışlardan uzak, sadece çıkarını ve keyfini düşünen insanların tabi ki düşünmeye, karar almaya, denetlemeye de isteği ve vakti kalmıyor. O işi de Yapay Zeka üstleniyor. Bir de üstüne robotlar geliyor. Yapay Zeka insanlara ne kadar süre katlanacak ve robotlar ne kadar insanlara hizmet edecek? Ayrıca o Yapay Zekanın ve robotların ahlaki normlarını ve ana hedeflerini kimler belirliyor?
İyi uğraş içinde olan insana bir tekme de kendisi atmak için düşeceği, tökezleyeceği, hata yapacağı günü bekleyen insanımız maalesef böyle insanları koruma, gözetme, destekleme konusunda o kadar istekli olmuyor. Haliyle niyeti de, düşüncesi de, ameli de berbat olanların kendilerine iyi demeleri de iyiliğe karşı bir cinayettir. Böyle bir ülkede ve millet içerisinde iyi şeylerin olmasını ve kötülerin kan kaybetmesini beklemek te tamamen hayal ürünüdür. Yaptıklarınızla ve yapmadıklarınızla hem dünyada kötülüğün yayılmasına ve hem de hesap günü alacağınız cezanın artmasına vesile oluyorsunuz. Hiçbir bahane ve mazeret te bu durumu değiştirmiyor.
İnsanlar kendilerini geliştirmiyorlar, geliştirmeyi de istemiyorlar. Kendini geliştirmiş ve belirli bir konuma hakkıyla gelmiş insanı da çekemiyorlar. Hep kişisel beklentilerini ve çıkarlarını önlerine koyuyorlar. Binbir türlü sapık, kötü, saçma şekillerde ortaya koydukları dini, kültürel, felsefi, bilimsel, fantezi düşüncesini kendini ciddi olarak geliştiren insanlara kabul da ettiremiyorlar. Deizm, Ateizm, Agnostizm, Reptilyancılık, uzaylılara inanma, Agartacılık ve daha neler neler.. Kendisini Mehdi diye tanıtanlar.. Aşık olup yüz bulamayınca saldırganlaşanlar, iftiralara ve fitnelere baş vuranlar.. Türkçülükten ve Türklerden hoşlanmayanlar.. Türkçülük yaptığını iddia edip saçmalayıp duranlar.. Ahir Zamanın en kötü zamanına denk geldik maalesef. Zenginler sadece keyiflerine ve paralarına para katmaya bakıyorlar. Fakirler ise birbirlerini yiyorlar ve müspet uğraşlar içinde olanları aşağı çekiyorlar. Müspet uğraşlar verenleri destekleyip onlarla birlikte yükselmek yerine onları kendilerinden de aşağı çekmenin derdindeler. Bir haftada 5 tane sahte Mehdi geldi ve kendisini desteklememi istedi. Böyle insanlar daha sonra bize düşman kesildi. İnancı kullanarak ve sadece kuru lafla kendisine unvan ve makam devşirmeye çalışanlara neden destek vereyim?
Akademisyen denilince insanlar şatafatlı odasında oturan, lüks arabalara binen, lüks evlerde yaşayan, suya sabuna bulaşmayıp emekliliğini bekleyen, gösterişçi şahsiyetleri görmeye alışmışlar. Gerçek bir öğretici bilge gördüklerinde şaşırıp kalıyorlar. Çünkü alışkın olmadıkları bir şey. Böyle bir insana kolay ulaşabildikleri ve böyle bir insan onları umursadığı için kolayca ona hakaret edebiliyorlar ve aşağılayıcı tavırlara girebiliyorlar. Albert Einstein'in birkaç takım elbisesi vardı ve hepsi de aynıydı. Yabancı ülkelerdeki gerçek akademisyenler üstlerine başlarına hiç dikkat etmezler. Bizim ülkemizdeki gösterişçiliğe yabancılar bile hayretler içinde bakıyorlar.
Bir de başkalarını hiçbir zaman beğenmeyenler var. Nasıl bir insan bekliyorlarsa.. Dünyadaki bütün insanların aynı formda olduğunu unutup her insana bir kulp takıyorlar. Birilerinin kendilerinden daha üst seviyede bilgi ve donanım sahibi olacağına inanmıyorlar. Bilgelik ile zenginlik aynı kefede hiçbir zaman bulunmaz. Biz bu yüzden bilgeliği seçip zenginliğin olduğu tarafa gitmedik. Milletimize, vatanımıza ve dinimize faydamız olsun istedik. Ama birçoklarına göre bunun da hiçbir anlamı yok. Birçok kişiden "sen kendi çıkarına bak" denildiğini duydum. Ben kendi çıkarıma baksaydım, bugüne kadar yardım ettiğim binlerce insanı kim umursayacaktı? Ebediyle gelip doğru ve yerinde taleplerde bulunanları geri çevirmedik. Elimizden gelenin en iyisini yaptık. Ama biz hiçbir zaman yaptığımız iyilikleri reklam malzemesi de yapmadık.
Türk ismi taşıyan kriptolar zaten bizi sevmiyorlar. Ülkeyi, kimliğimizi, değerlerimizi elimizden almanın peşindeler. Bize saldıranların kim olduklarını kestiremiyoruz bile.. Ama kötüler birlik olmuşlar ve ardı sıra bize saldırmanın peşine düşüyorlar. Bunca şey olurken değerlerimizi sevdiğini iddia edenler her türlü olumsuz şartta ve her çalışmada bizi yalnız bıraktı. "Dışarıdan izleyeyim" sözü en fazla söylenen oldu.
Ağzı olan konuşuyor ve klavyesi olan da yazıyor. Ama doğruluğun ve dürüstlüğün geçerli olmadığı bir zamanda hangi ne kadar doğruları anlatıyor? İftiranın, fitnenin, hasetliğin, fesatlığın, akılsızlığın bini bir para olmuş. Biz onlara uymayınca bu sefer bize kızıyorlar.
Türklerin eski bir atasözü vardır: "40 mahallenin itini peşinden havlatmayana kurt demezler". Maalesef kıymetli insanlara saldırıp duran ve kimliğini gizlemeye çalışan pek çok insan var. Bunların içinde troller, kendini öne çıkartmaya çalışanlar, ahlaksızlar, şuursuzlar, çıkarı için arananlar var.
Akıllı, ferasetli, basiretli bir insansanız zaten işi fitne, kötülüğü yaymak, iyi niyetli insanları aşağı çekmek olan ne idüğü belirsiz tiplere inanıp ta doğruluktan ve düzgün insanlardan yüz çevirmezsiniz. Çevirirseniz de dünya halinin getirdiği şeyler için kimseye bir laf edemezsiniz. Zira Allah hak edene hak ettiğini verir. Tabi ki doğru insanlar için de sınanma ve onların bir sonraki aşamaya geçmesi için sancılı dönemlere ihtiyacı vardır. Kişi; iyi niyetinin, aklının, bilincinin ve gayretinin değerini gösterir. Onun ne tür bir hal üzere olduğunu böylece anlarsınız.
Bu durumlardan bir çok aklı başında insan da şikayetçidir. Bir insanın başka bir insanı internet üzerinden tanıyabilmesi mümkün değildir. Onunla bire bir iletişime ve etkileşime geçmesi gerekir ki tanıyabilsin. O yüzden de bir kişinin internet üzerinden bildiği bir insana türlü ithamlarda bulunması sadece iftiradan ibarettir. Biz her anlattığımız şeyin beşeri ya da dini ilimler açısından gerçek ve doğru kaynaklarını gösterdik. Yani kendi kafamızdan bir şey uydurmadık. O yüzden insanların genel ahlak ve edep dairesinde saygılı olmalarından başka bir şey de beklemedik. Maalesef insanlıktan çıkmış olanlar bunu bile çok gördüler. Ailelerinden hiçbir şey alamamış olanların ve hayatlarında hiçbir şey öğrenememiş akılsızların tutumu her zaman kötü olmaktadır.
Biz 3 günde bu hali almadık. Elbette ki bizim de bir yaşam serüvenimiz ve gelişim sürecimiz vardır. Biz kendimizi bilen insanız. Kişiliğimiz, karakterimiz, aklımız, niyetimiz artık olgunlaşmıştır. Bu vakitten sonra kendimizi başkalarının ağzından dinleyecek durumumuz da yoktur. En yakınımızda bile olup ta bizi neredeyse hiç tanımayan onca insan varken internet üzerinden yalan yanlış tanıyan insanların gelip te bize bizi anlatmaya çalışması trajikomiktir. İzmir'den İstanbul'a sadece bir sülalemin onbinlerce ferdi bulunurken bunların beni ve çalışmalarımı yeterince tanımıyor olmaları da şaşırtıcı değildir. Zira insanlar artık o kadar benmerkezci yaşıyor ki akrabasını tanımaya vakit harcamıyor. Sonunda da kendi yalnızlığında perişan olup gidiyor. Diploma, makam, unvan sahibi olmak insanı meslek ve iş sahibi yapar, o kişi olgun bir insan yapmaz.
İnsanın batıni sıfatı ile zahiri sıfatı her zaman aynı değildir. Kişi eğer olgun bir insan ise ikisi aynıdır ama olgunlaşmamışsa farklıdır.
Sosyal medyada bize türlü hakaretler yapan kişileri engelleyince başka yerlerden gelip son sözü söyleme ve hakaretlerini perçinleme için uğraşanlar var. Kendisinde hakaret yapmak için hak görüyor ama biz kendimizi savununca "sen bana niye bunu dedin? bana hakaret ediyorsun" diyor. Şuursuzluk son derece arttı. Bazı sosyal medya alanlarımı kapatıyorum. Websitelerim üzerinden sadece işlerimle ilgili paylaşımlar yapacağım. Bir de "bulunduğunuz konumu hak edin" diyorlar. Benim bu millete herhangi bir borcum yok ve bu milletin parasını da yemiyorum. Doğal olarak bana bu sözü söylemeye kimsenin hakkı yoktur. Millet ve ülke için sadece gönül ve manevi bağım vardır. Onu da giderek söküp atmaya uğraşıyorlar. Laf ederken kime söylendiğine dikkat edilse iyi olur.
Comments